2009 yılı yapımı Lee Daniels tarafından yönetilip, Push adlı
romandan uyarlanan film 1987 yılında New York- Harlem'de geçen, annesi
tarafından kıskançlık ve kişisel suçlamalarla beraber ezilen ve özellikle de
babası tarafından her fırsatta cinsel istimara uğrayan ergenlik çağındaki
Precious’ın ökyüsüdür. Hem siyahi hem şişman hem de fakir oluşuyla hayata ‘’en
azından’’ 3-0 yenik başlamış olan Precious, toplum denen olgunun insanları
sınıflandırma ve egoist mantığının apaçık uygulanabileceği en uygun
örneklerinden biridir. Bu baskıyı, ötekileştirmeyi, reddedilmeyi de maalesef bu
karakterin üzerinde işte bu yüzden çok net okuyabiliyoruz. Bu filmi özel kılan
ise bu türdeki bir konuyu işlemesi değil, bu türdeki bir konuyu işleyiş ve
sunuş tarzıdır. Sonuçta herhangi bir konuyla ilgili onlarca film görebiliyoruz.
Precious adlı karakteri Gabourey Sidibe’nin canlandırdığı
film aynı zamanda oyuncunun ilk sinema tecrübesidir. Bunun yanında Precious’ın
annesi rolündeki Mo’Nique bu rolüyle 82. Oscar ödül töreninde en iyi yardımcı
kadın oyuncu oscarını kazanıp aynı yıl Bafta, Altın Küre, SAG gibi prestijli ödüllerin de sahibi
olmuştu. Ayrıca filmde yan rolde karşımıza çıkan Mariah Carey de iyi bir
oyunculuk sergiliyor. Film altı dalda oscara aday olup en iyi yardımcı kadın
oyuncu ve en iyi uyarlama senaryo dalında oscar almıştır.
--Film hakkında ayrıntılı bilgi içerir--
Kendi yaşıtı olmayan bir sınıfta öğrenim görürken kendisine yapılan alaycı ve damgalayıcı
davranışlarla karşılaşmak zorunda kalan karakter Precious'ın, öğrenim
gördüğü bu devlet okulundan Each One Teach One adlı alternatif öğretim merkezine geçişiyle birlikte
insan ilişkilerindeki değişimi çok dikkatimi çekmişti. Hiçbir şeyi başaramazsın
yaftası karşısında sürekli bastırılan genç kız, bu öğrenim merkezine geldikten
sonra kendisini keşfetmeye başlıyor. O
artık kendisine benzer insanların arasındaydı. Bu tıpkı aynı seviyedeki
insanların egosunu birbirine geçirememesine ya da geçirmeye kalksa da içten içe
o insanların birbirini eşit görmesine benziyor.
Precious buradaki
ilk gününde, ''Keşke yine en arkada oturabilseydim.'' demiştir. Çünkü o hep en
arkayı tercih etmiştir hayatında. O’nu en öne oturtan öğretmenle (öyle ki kendi hayatındaki kaçışın ve kurtuluşun en temel nedenidir) beraber o da
bir adım önde olmuştur birkaç ay önceki halinden. Aslında yine o birkaç ay önce
toplum içinde bulunduğu hali, babasının terli vücuduna ve tecavüzlerine, kilolu ve aynı zamanda siyahi bir insan olmasına, sosyopat annesine ve daha birçok şeye rağmen o kadar da silik değildi. Bütün
bunlar onu güçlü kılmış demeyeceğim. Çünkü bence öyle değil. Belki de
insanlar hep aynıdır ve bazı durumlarda bazı özellikleri ortaya çıkar?
--Film hakkındaki ayrıntılı bilgi bitmiştir--
…ve insanlar adlarının izlerini taşırlar, adlarına göre yaşarlar derler. Bu filmdeki en güzel ironi Precious’ın adındadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder